2 Mayıs 2015 Cumartesi


                                               Bir Yaz Gecesi Rüyası
   
       
         İngiliz tiyatrosunun başyapıtalarından biri olan William Shakespeare'in Bir Yaz Gecesi Rüyası, Aleksandar Popovski yönetmenliğinde yeniden İstanbul seyircisinin karşısındaydı. Yakından takip ettiğim Levent Üzümcü'yü de böylece ilk kez bir tiyatro oyununda izleme fırsatım oldu.



İlk 1594 ya da 1595'te sahnelendiği sanılmaktadır.William Shakespeare bu romanını aşk ve evlilik 
üzerine kurmuştur ve karışık olaylar üzerinden bu iki kavramın komikliğine vurgu yapmıştır. Bir romantik komedi romanından esinlenildiği için tiyatro türü seyirciye komedi olarak yansıtılmıştır.
Tiyatronun oyuncu kadrosu:
Theseus-Oberon: Levent Üzümcü
Hippolyta - Titania: Selin İşcan
Egeus: Gürol Güngör
Lysander: Özgün Akaçça
Demetrius: Onur Demircan
Hermia: Nurdan Kalınağa 
Helena: Canan Kübra Birinci
Peter Quince: Çağlar Yiğitoğullar 
Nick Bottom: Arda Aydın
Francis Flute: Onur Şirin
Snug: Dilay Taşkaya
R. Starvelling: Gürol Güngör
Tom Snout: Elyesa Çağlar Evkaya
Puck: Yavuz Şeker
Periler: Aslı Şahin, Gürkan Başbuğ, Hazal Uprak, Müslüm Köse


Sahnedeki dekor ve ışıklar çok iyi bir şekilde oyuna uyum sağlamış ve oyunun daha etkileyici ve göz alıcı olmasını sağlamıştır.Böylece konu, ortam ve ana tema daha kolay anlaşılır olmuştur. Kostümler karakterlerin kişiliklerine göre tasarlandığı için karakterlerin kim oldukları ve hangi olaylarla bağlantılı olduklarının anlaşılması çok daha açık olmuştur. 
Oyunun iletmek istediği ana mesaj aşkın ölümlü- ölümsüz hiçbir şekilde insanı ayrımadığı ve insanın hiç daha önce hissetmediği şeyleri hissetmesini sağlamasıdır. Bu hisler aynı zamanda kişinin davranışarına da yansımıştır ve hatta kişinin de kendi kendini tanıyamamasına neden olmuştur.
Ben Bir Yaz Gecesi Rüyası tiyatro oyununu çok beğendim çünkü, normalde tiyatro oyunlarının ilgimi çekmemesine rağmen oyunun aşk üzerine kurulu olması ve bu konunun komedi ile birleştirilmesi muazzam bir oyun ortaya çıkarmış, iyi kostüm ve sahne, dekor seçimleri olayların daha ilgi çekici olmasını sağlamış ve tabiki oyuncuların harika canlandırmaları oyunu mükemmel bir şekilde tamamlamıştır.

Oyunun Yazarını Tanıyalım

İngiliz oyun yazarı, şair William Shakespeare, 26 Nisan 1564'te Stratford-upon-Avon'da doğdu. 23 Nisan 1616'da aynı şehirde öldü. Shakespeare, kendi zamanının en güçlü oyun yazarlarından B. Johnson tarafından, "bir çağın değil, bütün zamanların adamı" olarak nitelendirildi; "gentleman"payesini edindi. Oyunlarında, Ortaçağ ve halk tiyatrosu özelliklerini taşıyan açık oyun biçimiyle Rönesans klasik burjuva özellikleri taşıyan kapalı oyun biçimi birlikte var oldu. Oyunlarının tragedya ve komedyanın birbirini tamamladığı özellikler taşıması, oyun dili olarak hem koşuk, hem düzyazı biçimini iç içe kullanması, yazarın çok yönlü ve zengin bir anlatımı gerçekleştirmesine olanak sağladı. Oyun kişilerinin karmaşık bireysel yapısı, gerek komedya gerekse tragedya yapısının çok boyutlu hale gelmesine, bu arada karakter komedyası ve karakter tragedyasının gelişmesine de yol açtı.
Shakespeare, ulusal bilinci yoğunlaştıran tarih oyunlarının yanı sıra, diğer oyunlarında da halk geleneğini Rönesans'ın evrensel değeriyle buluşturması ile yepyeni bir ulusal halk tiyatrosunu oluşturdu.



Kısaca Türk Tiyatrosu...
         Geleneksel tiyatro başlığı altında genellikle kukla, meddah, Karagöz, orta oyunu ve köy seyirlik oyunu gibi gösteri türleri yer alır. Şarkı, dans ve söz oyunlarına dayanan geleneksel tiyatro yazılı bir metne dayanmaz. Geleneksel tiyatroda güldürü öğesi ön plandadır. Genellikle sahnesiz bir tiyatrodur. Bunlardan seyirlik köy oyunlarının kökeni tarih öncesi bolluk törenlerine ve ilkel inançlara uzanır. Bunlarda Türkler'in Orta Asya'dan getirdikleri inançların izleri olduğu gibi, Anadolu'da daha önce yaşamış olan toplulukların kültürlerinin de katkısı vardır. Bu oyunların başlangıçta amaçları zamanla değişmiş olsa bile, Türk köylüsünün bu geleneği sürdürdüğü görülür.
Tanzimat'la birlikte batılı bir tiyatro anlayışını benimseyen Türk tiyatrosu, Cumhuriyet döneminde yurdun her yanında açılan halkevlerinde amatör tiyatro çalışmaları başlayıncaya ve Ankara'da 1940'ların sonunda devlet eliyle bir konservatuvar ve Devlet Tiyatrosu kuruluncaya kadar geçen sürede hemen hemen yalnız İstanbul'da bir gelişme alanı bulabilmiştir. Bu dönemde atılan adımlar ulusal bir tiyatronun kurulması doğrultusunda özgün yapıtların yazılmasını ve yerli bir duyarlılığın oluşmasını sağlayacak çabalardan çok, kendi toplum yapısına uymayan bir dünyanın tiyatro örneklerine öykünme gibi çelişik bir eğilimi yansıtır. Siyasal ve ekonomik baskılar sonunda batıya açılmaya karar veren  yenilikçi padişahların ve bu görüşü benimseyen okuryazar çevrenin Türkiye'ye batı tiyatrosunun girmesinde büyük payı vardır. İstanbul'daki yabancı elçiliklerin aracılığı ve batıya daha kolay yaklaşabilen azınlıkların da girişimiyle çeşitli sanat dallarında batılı biçimler denenmeye başlanmış, tiyatro da bir kurum olarak saray ve halk tarafından büyük ilgi görmeye başlamıştır. Sarayın desteği İstanbul'a gelen yabancı topluluklara gösterdiği ilgiyle kalmamış, Çırağan, Dolmabahçe ve Yıldız saraylarında tiyatro salonları yaptırılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder